top of page

Ümit Yaldız: Sandığa Gitmeyenler 3'üncü Parti oldu.

Güncelleme tarihi: 3 gün önce


Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız
Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız
Özel Röportaj: Erdal Divriklioğlu

Sabahın erken saatleri. Saat 9 gibi Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız ile buluşarak 31 Mart'ta gerçekleşen yerel seçim sonuçlarını değerlendirdik.


Heyecanla neler söyleyeceğini merak ederek kayıt tuşuna bastım. Ben sordum, o uzun uzun cevapladı. 31 Mart yerel seçimleri sonrasında ortaya çıkan siyasi tablonun derin bir analizini yaptı.


İşte sorularım, işte cevaplar…


Yerel seçimlerin ardından, seçmen son sözünü sandıkta söyledi. Bu seçimde, Türkiye'nin siyasi partileri ve liderlerine verilen mesajlar neler? Peki, bu seçimde beklenmedik olan neydi sizce?

Ümit Yaldız : Seçmen sandıkta konuşur. Bunu altını çizmek gerekir. Seçmenin konuşabileceği başka bir platform yok. Türk seçmeni mesaj veriyor. Uzunca bir süredir Türk seçmeni siyasi anlamda arayışta olduğunu her seçimde farklı tercihleriyle zaten ortaya koyuyordu. Muhalefetteki büyük bir alternatifsizlik Türkiye'yi bir iktidara adeta mahkum etmişti, en azından iktidarın doğal ömrünü bir on yıl fazladan uzatmıştı diyebiliriz rahatlıkla. Bu bakımdan belki 2018'de belki 2023'te genel seçimlerde değişmesi gereken iktidar değişemediği için muhalefetin kendi içinde yaşadığı değişim artı ekonomik krizin artık kaldırılamayacak boyutlara ulaşması, hayat pahalılığının ve işsizliğin kriz boyutuna gelmesi, sizinle seçim öncesi röportajımızda altını çizdiğimiz gibi ben iktidar partisinin adaylarının en büyük rakibinin ekonomi olduğunu, hayat pahalılığının ve işsizliğin olduğunu defaten söylemiştim.


Tabii ki büyük bir sandık protestosu beklemiyorduk. Bu büyüklükteki bir sandık protestosu. Sandığa katılımın düşük olacağı anlaşılsa da protesto'nun büyüklüğü Cumhurbaşkanı'nın ekonomi konusundaki beklentiler noktasında somutlaşmamasından kaynaklandı. Yani bizim araştırma şirketleri için handikap şuydu, bu seçim özelinde söylüyorum: Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan 31 Mart'tan 2 gün önceki Cuma Namazı çıkışı ekonomi konusunda, emekliler konusunda bilhassa veya dar gelirliler konusunda seyyanen zam dahil çeşitli seçenekleri biraz daha somutlaştırıp vaat edebilmiş olsaydı. Örneğin, "3 ay sonra seyyanen 5 bin lira emekliye zam yaptım" demiş olsaydı, iktidar cephesindeki iktidar seçmenindeki protestonun dozu düşerdi. Bunu yapmadı. Bunu yapmaması belki ülke gerçekliğinden kaynaklandı. Ülke artık son yıllarda ekonomik açıdan o kadar kötü bir noktaya doğru evrildi ki bunu yapamadı, hatta yapmak istemiştir mutlaka. Çünkü bu konuda son 10 gün içerisinde Cumhurbaşkanı'nın işte kamu bankalarının emeklilere vereceği bir takım promosyonlardan bahsettiğine şahit olduk. Temmuz ayında bir takım güncellemelerin yapılma ihtimalinden söz ettiğini duyduk. Ama somut olarak "Ben Tayyip Erdoğan olarak emekliye veya dar gelirliye veya asgari ücretliye şunu şunu şu takvimde yapacağım" gibi bir kelimeyi duymadığı için ekonomik krizin altında inim inleyen vatandaşlar bunu bir şekilde vurdumduymazlık olarak aldılar ve buna tepki gösterdiler. Bu tepkileri iki şekilde gösterdiler: Sandığı yoğun olarak ülke genelinde protesto ettiler, sandığa gitmediler; sandığa gitmeyen çok oldu.


Sandığa gidip alternatif mesaj olabilecek partilere oy verdiler. Şu an Türkiye'nin 3. partisi Yeniden Refah Partisi oldu. Bunun anlamı net. Yeniden Refah Partisi'nin oyu CHP'den alma ihtimali yok. Bildiğimiz siyaset ezberlerimiz bize bunu gösteriyor. Yeniden Refah Partisi iktidar partisinin oy veren CHP'ye veya başka partilere eli gitmeyen kutuplaşmış iktidar partisi seçmeninden sandığa gidenlerin adresine dönüştü. Aynı şekilde bu süreçlere tepki gösteren gençlerin Zafer Partisi'ne yöneldiğini görüyoruz. Zaten daha önceden de bunu saptamıştık.


Peki ya bu seçimde hayal kırıklığı yaşayanlar kimlerdi?

Ümit Yaldız: Tabii ki hayal kırıklığı yaşayan partiler arasında İYİ Parti öne çıktı. İYİ Parti'nin kendi bünyesinde yaşadığı büyük handikaplar, Genel Başkanın akçeli işlerle bile suçlandığı süreçler, istifalarla sarsılması, İstanbul özelinde meclis üyelerini bile zapt edemeyen bir noktaya evrilmesi ve tüm Türkiye'de aday çıkarmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yapılan örtülü bir anlaşma gibi algılanması.


Bu gibi çeşitli sebepler İYİ Parti'de Meral Akşener'in müstakil hareket etme refleksini seçmen nezdinde anlamsız hale getirdi. Seçmen, Akşener'in bu tutumunu onaylamadı. Hatta son 3-4 seçimdir alışılageldiği şekilde ittifak refleksleri gösterdi. Millet İttifakı'na refleks olarak seçmen geri döndü. Ve biz bunu İzmir'de, batıda an be an ölçtük. İYİ Parti ise ülke genelinde 1 il ve birkaç münferit ilçe hariç kayda değer oy oranına dahi ulaşamadı. Neredeyse diğer küçük partiler seviyesine geriledi.


Söylediklerinize göre, görüyoruz ki seçmen yerel seçimler üzerinden ters köşe bir mesaj vermiş. Bu seçimlerde seçmenin refleksi size göre hangi dinamikler üzerine kuruldu?

Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız
Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız

Ümit Yaldız : Bu seçim bize genel olarak gösterdi ki Nisan 2017'den itibaren Türkiye'de kurulmuş olan Millet ve Cumhur İttifakı kavramının etkisi, her ne kadar Millet İttifakı 14 Mayıs - 28 Mayıs seçimleri sonrasında dağılmış gibi görünse de, seçmen 6'lı masayı bu kez sandıkta kurdu. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.


Dolayısıyla o 6'lı masada oturan liderlerin birçoğunun partisinin bindelik dilimlere giremediğini görüyoruz. Niye giremediğini anlamak için seçmene bakmak gerekiyor. Seçmen "Kardeşim, masa-ittifak meselesi bu iktidar gidene kadar devam etsin" gibi bir duruş sergiledi ve bu duruşunu da sandıkta ortaya koydu.


İşte Gelecek Partisi'nin aldığı oy ortada. DEVA Partisi'nin aldığı oy ortada. Demokrat Parti'nin aldığı oy ortada. Yani bunların hepsini topladığında %1'lere bile ulaşmıyor oransal olarak. Saadet Partisi zaten yok oldu gibi bir şey. Yani bunlar anlamsızlaştı. Neden anlamsızlaştı? Çünkü bu bir yerel seçim. Yerel seçimde belediye başkanı seçiyoruz. Belediye başkanı seçerken de iktidara bir mesaj veriyoruz.


BATI’DA İYİ PARTİNİN OYLARI CHP TARAFINDAN YUTULDU.


Tüm bunlar yani ittifak zemini liderler tarafından evet o masayı dağıtmış olabilir, Meral Akşener kalkmış olabilir, ayrı hareket etmiş olabilir ki en kabadayısı Meral Akşener'di. Topladığınızda Meral Akşener'in oyu dahil olmak üzere %5'i bile bulmayan bir oy ortalaması var. Büyükşehirlerde hiç varlık gösteremediler zaten beklediğimiz gibi oldu aslına bakarsanız. Batıda, Ankara'nın batısında İYİ Parti oylarının CHP tarafından adeta yutulduğunu gördük. Tüm illerde: Balıkesir'de, Manisa'da, İzmir'de, Aydın'da, Muğla'da, Afyon'da, Uşak'ta her yerde.


Batı'da İYİ Parti'yi CHP yuttu. Zaten ağırlıklı olarak seküler seçmenden, Atatürkçü seçmenden, CHP'den bir parça kopan bir seçmenden oluşan bir siyasal tabanı vardı. Kurumsallaşmamış bir tabanı vardı. İYİ Parti daha çok refleks ve protest oyları alan bir yapıdaydı.


İYİ Parti'nin geleceği hakkında düşünceleriniz nelerdir? İYİ Parti'nin Türkiye siyasetindeki konumunu güçlendirecek bir adım atılabilir mi?

Ümit Yaldız: İYİ Parti bu anlamda bence yolun sonuna geldi. Şimdi lider değiştirecek vs. kurultay kararı aldı ama İYİ Parti'nin ömrüne ömür katacak kanati bende yok. Seçmende de olacağını düşünmüyorum. Yeni bir başlangıç yapamaz o lider adaylarından hiç birinin İYİ Parti'yi Türkiye'de görülmek istenen o siyasal boşluğa, daha doğrusu siyasetin merkezine taşıyacağına dair kanati yok bende.


Sonuç itibariyle eski MHP'liler liderlik savaşı veriyor şu anda. Bir merkez sağ veya siyasetin merkezinde bir oluşum olma ihtimali görmüyorum. Bunu yapsa yapsa Meral Akşener yapardı, Meral Akşener de bunu başaramadı.


O MEKTUP GELMEDİ…


DEM Partisi meselesi var. DEM’de her ne kadar Millet İttifakı içerisinde saymasak da Millet İttifakının örtülü ortağıydı. Masa’da olmasa da ruhu masada olan bir ortağıydı. 6’lı masanın 7. ayağı denildi. Erdoğan’ın iktidarın onlara müstakil hareket etmeye bir parça zorladığını düşünüyorum. Seçim sonrasına yönelik bir takım vaatler olabilir, bir takım örtülü anlaşmalar olabilir. Nevruz’da özellikle yapılan çeşitli konuşmalarla Leyla Zana olsun, eski lider kadrosundan isimlerin yaptığı açıklamalarla dışa vuruldu.


Selahattin Demirtaş’ın da bir mektup yazarak DEM Parti seçmenine çağrı yapacağı ve DEM Partisine oy verilmesi noktasında bir çağrı olacağı söylenmişti, ama o mektup gelmedi. O mektup gelmeyince Selahattin Demirtaş’ın bu çağrıyı yapmadığı şeklinde bir algı ortaya çıktı. Dolayısıyla bu çağrının tersine bir anlam okundu. DEM Partisi’de 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi büyük ölçüde İzmir’de %4 aldılar. İstanbul’da kendi partisine oy veren seçmen olmuştu, ama tam bir bölen olma noktasında bir misyon üstlenemediler.


10 ay önce güven tazeleyen iktidarın bu kadar kısa sürede oy kaybetmesi sizce ne anlama geliyor

Ümit Yaldız: Türkiye’nin ekonomisi son 3-4 yıldır dar gelirli, emekli, asgari ücretli hatta ve hatta tüm diğer kesimlerin ekonomik kriziyle karşı karşıya kaldığı bu durum, çok üst “krem dö la krem” dediğimiz en üst paradan para kazanan kesimler hariç, hayatını ciddi anlamda etkiledi. Ekonomik Kriz’in Türkiye’nin içinden geçtiği bir dönem oldu ve iktidara ciddi anlamda boy ölçüsü verdi.


10 ay önce %52 ile güven tazeleyen ve 5 yıl daha ülkeyi yönetme yetkisi alan iktidar, 10 ay sonra gelen bu ülkeyi kıpkırmızıya boyayan bu fotoğrafla sarsıldı. Asla alınmaz, asla girilmez denilen kalelerine girildi. İstanbul’un ilçeleri arasında çok ciddi ilçeler, Tayyip Erdoğan’ın ve iktidar partisinin, "İstanbul kaybedilirse buralar kaybedilmez" denilen ilçeler, kaybedildi. Mesela Üsküdar gibi.


Türkiye’de, Adıyaman'da adeta yan yana anılan Menzil Tarikatı’nın kalesi denilen yer, CHP’ye geçti. MHP’nin kalesi olarak adlandırılan Kastamonu ve aynı şekilde milliyetçiliğin ve muhafazakarlığın kalesi olarak bilinen Afyon, Kütahya, Uşak gibi alanlar da CHP’ye geçti.


Uzunca bir süre iktidar dönemi boyunca AK Parti’nin batıdaki kalesi pozisyonunda olan Denizli el değiştirdi. Karadeniz'de pek çok il el değiştirdi. Bunlardan biri de Giresun. Karadeniz’e de baktığınızda iktidar partisinin artık yer yer iktidar olduğunu görüyorsunuz. Oralarda da İYİ Parti’nin adaylardan kaynaklı olarak ekstra bir gayreti ve çabası oldu. Bu da tabloya yansıdı. Aday faktörünün önemi burada ortaya çıkıyor. Örneğin, Ordu’da eski AK Partili Enver Yılmaz, İYİ Parti adına belki sandıklara sahip çıkılabilse seçimi alabilecek pozisyona geldi.


Size göre seçimlerden çıkacak olan en önemli sonuç nedir?

SANDIĞA GİTMEYENLER 3’ÜNCÜ PARTİ OLDU.


Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız
Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız

Ümit Yaldız: Seçimin en önemli sonucu nedir diye sorarsanız? 14 Mayıs 2023 ile 31 Mart 2024 arasındaki 11 aylık zaman diliminde baktığımızda, 3'üncü partiye Yeniden Refah Partisi dedik ama 3'üncü Parti Sandığa Gitmeyenler Partisi (SGP) oldu.

Türkiye genelinde 13-14 milyon seçmenin sandığa gitmediğini görüyoruz. İzmir’de bir önceki seçimlere göre sandığa gidenlerden bahsedecek olursak, İzmir seçmeninin %10'u sandığa gitmemiştir. 31 Mart yerel seçimlerinde ise İzmirli seçmenin yaklaşık %25’i sandığa gitmemiştir. Neredeyse 4 İzmirli'den 1'i sandığa gitmemiştir. Bu oldukça yüksek bir orandır.


Bu durum bir protesto olarak değerlendirilebilir. Bu protestoyu ülke genelinde ve İzmir özelinde ayrı ayrı yorumlamak gerekir. Ülke genelinde çok farklı şekilde değerlendirilebilir. Ekonomik kriz başta olmak üzere Türkiye'de büyük bir siyasal kutuplaşma var. Bu siyasal kutuplaşma da seçmenleri kendilerini bir yere konumlandırmaya zorlamıştır. Bu kutup duvarlarını yıkan seçmenlerimiz tabii ki var. Fakat yıkamayıp da başka partiye eli gitmediği için sandığa gitmemeyi tercih eden seçmenler de var.


İZMİR’DE HEM AK PARTİ HEM DE CHP SEÇMENİ SANDIĞI EŞİT ŞEKİLDE PROTESTO ETTİ.


İzmir biraz farklıdır ve ayrı bir parantezle değerlendirilmesi gerekir. Neden farklı? İzmir'de büyük bir siyasal yorgunluk var. İzmir'de hayat pahalılığı yok mu? Tabii ki var. İzmir'de emekliler yok mu? İzmir bir emekli şehri zaten. İzmir'de iktidar partisinin seçmeni protesto etmedi mi? Büyük ölçüde ettiğine inanıyoruz. Fakat İzmir'de CHP seçmeni de sandığı protesto etti. İzmir'deki protestolarda hem AK Parti hem de CHP seçmeni eşit şekilde sandığı protesto etmiştir.


Bunu Karşıyaka’daki sandıklardan bile görebilip anlayabiliyoruz. CHP ilçe belediye başkanları arasında her zaman rekor Karşıyaka’da, Güzelbahçe’de ve Balçova’da görülür. Şu an rekor, Urla’da Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan %70’in üzerinde bir oy aldı ve Urla Türkiye genelinde rekor kırdı. Karşıyaka’da oyların kullanım miktarı düştü. Mutlak sandığa yansıyan oylar düştü. Mesaj oyları başka partilere, İYİ Parti’ye, oraya buraya verilen oylar Balçova, Narlıdere ve Güzelbahçe’de CHP bir önceki seçime göre oransal olarak gerilerde kaldığını gösteriyor. Yani o ittifak zemini buralarda oluşamadı.


İZMİR’DE 25 YILLIK BİR CHP YORGUNLUĞU VAR.


Erdal Divriklioğlu -  Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız
Erdal Divriklioğlu - Integral Kamuoyu ve Pazar Araştırma Şirketi Koordinatörü Gazeteci Ümit Yaldız

İzmir özelinde kıyasladığımızda bu seçim sonuçları bir açıdan 2009 ile, bir açıdan 2014 ile, bir açıdan da 2019 ile değerlendirilmesi gerekir.


2009 ile değerlendirilmesi gereken açı şu: CHP'nin doğru konjektürü yakaladığında, yani belediye başkanı adayının kenti arkasına aldığında, ülkede de yine 2009 seçimleri öncesinde global ekonomik bir krizin etkisi vardı. AK Parti bunu unutturdu ama oy oranı %38,5'e düşmüştü. Türkiye genelinde yerel seçimlerde bu derece bir kale kaybetme olayı yaşanmadı, ancak oransal olarak bir düşüş vardı. O dönemde bir ittifak zemini yoktu, her parti kendi adayını çıkarıyordu. Aziz Kocaoğlu böyle bir ortamda %57 oy aldı ve CHP 28 ilçeyi kazandı. Tire ve Bayındır hariç tüm İzmir'i aldı. Bu bakımdan bu seçimin sonucu o seçimle çok örtüşüyor. Ancak bu seçimde oy oranı 10 puan geriye gitmiş. 2019'a baktığımızda, 2019'u 2024 ile karşılaştırdığımızda 2019'da 2 aday yarışıyordu. Yani diğer partilerin hiç aday çıkarmadığı bir durum vardı. Saadet Partisi adayını saymıyorum, o biraz daha öteki mahalleden oy almaya dönüktü. O seçimde de Tunç Soyer %58 oy alırken, rakibi %38 oy almıştı. 20 puan civarında bir fark var. Şu anda baktığımızda, CHP'nin İzmir'de genel seçimler bazında %40-41 aralığında bir oyu var. Bir önceki genel seçimde de %41 bandında oy almıştı. CHP'nin halihazırda böyle bir oyu var.


İYİ Parti'nin %9 oyu ise ortada yok. %10-12.5'un %3'ünü İYİ Parti adayı Ümit Özlale almış, geri kalan %9 oy ise yok olmuş durumda. DEM Partisi ise %7.5-8 oy alırken İzmir'de %4 oy almış, bunun da yarısı kaybolmuş durumda.Bunların tam olarak CHP hanesine yansımadığını görüyoruz. Oransal olarak topladığımızda, CHP adayının en az %55 oy alması gerekirdi. Bunun sebepleri: Birincisi, sandığa katılımın düşmesi ve protesto; ikincisi, adaylara yönelik itirazlar; üçüncüsü, belki birinci sebep bile sayılabilir, 25 yıllık CHP yorgunluğu, böyle bir yorgunluk var.


İzmir özelinde bu kadar CHP oylarının oransal ve mutlak olarak düşük olması 1 milyon 300 bin civarında oy aldı CHP’nin adayı. Oysaki 10 ay evvel 28 Mayıs’ta Kemal Kılıçdaroğlu İzmir’den 2 milyon oy almıştı. Manisa’nın %57 ile kazanıldığı ki bunu seçim öncesi tahmin edecek çok az kişi vardır. Afyon’un, Kütahya’nın, Uşak'ın, Balıkesir’in %50 ile alındığı, Bursa’nın alındığı, Ankara’nın %60 ile alındığı bir yerde CHP’ye çeyrek asırdır kalelik yapan bir kentin %48’le alınması başarımıdır değil midir? Bunun takdirini yapan yapar zaten.


ÖZGÜR ÖZEL’İN YOĞUN İZMİR MESAİSİNE RAĞMEN CHP’NİN OY ORANI %48’E KADAR ÇIKTI


Kaldı ki seçim boyunca 8-9 tam gün boyunca İzmir'de 23-24 ilçede miting yapmak suretiyle kentteki seçim kampanyasının tüm risklerini ve sorumluluğunu üstlenen adeta kentin büyükşehir adayıymış gibi davranan bir CHP Genel Başkanı sahadaydı. Kentin bilinen korkularını ve kaygılarını artıracak dozda ve düzeyde çalışmalar yaptı. İlçe ilçe çalışmalar yaptı. İzmir'i korkuttu. İzmir seçmeninin hakim bazı korkuları var: İzmir seçmeni bölücülükten korkar ve her ne kadar %13-14 oranında oy alsa da HDP veya DEM partisine mesafelidir.


İzmir'in Atatürkçülük damarı güçlüdür. Ulusalcılık ve Milliyetçilik damarı da güçlüdür. Özgür Özel bu damarlarda sürekli olarak operasyon yaptı ve bu yaptığı çalışmalar İzmir'de CHP'nin oy oranını %48'e kadar çıkardı. Eğer Özgür Özel İzmir'e belki de önceki genel başkanlar gibi 1 gün gelseymiş, İzmir'deki CHP'nin oy oranlarının çok daha aşağıda olması söz konusu olabilirmiş. Bana bu sonuçlar bunu düşündürdü.


İzmir için 25 yıllık CHP yorgunluğu var dediniz, peki ya iktidar partisi için durum nasıl?

Ümit Yaldız: Türkiye’de iktidar partisinden büyük bir yorgunluk var. Yani 22 yıldır ülkeyi yönetiyor, yönetirken yoruyor çünkü iktidar yorar da. İktidar eğrisi zaman içerisinde zirve yapar, bu zirveden geriye dönüş olur. Türkiye’de iktidar eğrisi son 10 yıldır geriye dönüş yaşıyor. 2014’lerden itibaren Türkiye’de iktidar artık yoran, yorulan bir çerçevede algı yaratıyor, yönetemiyor. O ilk yıllardaki heyecan, başarı kontrolü, ekonomik ve siyasi istikrar, demokrasi ve hukuk adalet, pek çok anlayışın yerinde yeller esiyor. Ekonomi kurmayları, Cumhurbaşkanının damadından itibaren ne merkez bankasına ne ekonomi bakanlığına aktör dayanmıyor. 90’lı yıllardaki koalisyon hükümetlerindeki değişim hızı kadar ekonomi kurmaylarındaki değişim, her kurmay kendi anlayışını hakim kılmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanımızın direktiflerinde çok dışarı çıkamıyorlar. Dediğim gibi, Türkiye’de son 10 yılda yorulan, yıpranan ve geriye dönüş eğrisi gösteren, ama muhalefetteki çaresizlik ve alternatifsizlik nedeniyle de yerini koruyan bir iktidarımız vardı.


Size göre ağızdan çıkacak olan o vaat seçimlerin sonuçlarında baş aktör mü oldu?

Ümit Yaldız : Şimdi seçim öncesi yaptığımız değerlendirmeler ve araştırmalarda gördüğümüz şuydu: CHP’sinin ilçe adaylarının büyük ölçüde kabul gördüğü, CHP’de yapılan bu gençleştirme, kadınlaştırma, kadın sayısının artırılmasının seçmen nezdinde olumlu bir karşılık bulduğu. "Değişim" kelimesi ile yapılan işlemin örtüştüğü, evet, belli ilçelerde başka ilçelerden başka ilçelere aday transferlerinin hoş karşılanmadığı, ama Özgür Özel’in özel çalışmalarla saha çalışmalarına daha yoğun katılarak bu eleştirileri minimize ettiğini gördük, ölçtük, biliyorduk. CHP’sinin ilçelerde büyük bir sorun yaşamayacağını görüyorduk. Fakat göremediğimiz şu oldu: İktidar partisi seçmeninin bu büyüklükte bir boykota, protestoya imza atacağını göremedik. Neden göremedik? Çünkü iktidar partisi seçmeni, dediğim gibi, son dakikaya kadar Cumhurbaşkanının ağzından çıkacak somut bir kelimeyi bekledi. Eğer biz örneğin son hafta yaptığımız anketi açıkladık, buna göre 7-8 ilçede iktidar partisinin iddialı olduğunu saptadık. Fakat son Cuma namazı çıkışı, klasik Cumhurbaşkanın emekliye Temmuz ayında 5 bin lira, 3 bin lira, hiçbir şey vaad etmedi çünkü. "Bir bakarız" dedi. Bu tavırda, "Bizim neler çektiğimizi Cumhurbaşkanı görmüyor, sarayında kendi ekibiyle mutlu mesut, huzurlu, bolluk ve refah içinde yaşıyorken, halkın inim inim inlediğini görmüyor ve bu konuda bir şey yapmıyor" şeklinde algılandı ve bu büyük bir protestoya dönüştü.


Tabii burada bir şeyin altını çizmek lazım: CHP’sinin bu büyük başarısının birkaç ayağı var. Birincisi, değişimin olması ve değişimin aday nezdinde de yaşanması. İkincisi, CHP’sinin, hani bunu Özgür Özel bir mecazi ifade ile kullandı, seçimden sonra "Bizim forvetlerimiz çok iyiydi" dedi. Evet, CHP’sinin o klasik görüntüsünü, CHP’sinin sağ ile arasındaki duvarı yıkan unsurlar, aday bazında tercih ettiği, daha doğrusu Özgür Özel’in santrafor olarak tanımladığı İstanbul ve Ankara adayıdır. İstanbul ve Ankara adayı, İntegral araştırmanın bütün batı illerinde yaptığı tüm çalışmalarda 14 Mayıs öncesi en iyi Cumhurbaşkanı adaylarıydı. Meral Akşener’in masadan kalkıp onları göreve davet etmesinde de altında da bu vardı zaten. Ekrem İmamoğlu’da, Mansur Yavaş’ta aday yapılmış olsaydı, bugün o kıpkırmızı tabloyu 11 ay önce zaten Türkiye yaşayacaktı.


Yani bir ertelenmemi söz konusu?

Ümit Yaldız : Yani o zaman Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık noktasındaki ısrarı, belli bir kesimin Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı noktasındaki ısrarı. İçeriden ve dışarıdan bir tezgahın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devam etmesini isteyen grubun baskınlığı, bir şekilde bu iki ismin de biraz cesaretsiz oluşu, burada onlarda bir parça yüklenmek lazım çünkü siyaset risk almak işidir. Siyaset cesaret işidir bir parça’da vakti zamanında o refleksi evet, halk beni istiyor, beni çağırıyor diyebilmektir. Ekrem İmamoğlu biliyorsunuz Türkiye genelinde en az 20-30 şehirde çeşitli sebeplerle miting yaptı. Ama son anda ben aday oluyorum diyemedi. Türkiyeyi kazanma fırsatını İstanbul'u kaybetme korkusunun altında yok ettiler. Seçmen sonuç itibariyle yıllarca muhalefet de alternatif lidersizlik nedeniyle iktidarı tercih etmek durumunda olan seçmen, ilk defa bu seçimde alternatif lider gördüğü için rahat oy kullandı.


ARTIK O SORUNUN CEVABI VAR.


Erdoğan’a oy vermeyelim de kime verelim diye cevabı muğlak olan bir soru vardı ortada, artık bu sorunun cevabı var. İmamoğlu’nun ülkeyi yönetecek liderlik kabiliyeti olduğu görülüyor. Mansur Yavaş’ın Cumhur İttifakı seçmenlerini de ikna eden büyük bir siyasal güce sahip olduğu görülüyor. Ankara’da iktidar partisine iki kat fark attı. Cumhur İttifakı seçmeni, Mansur Yavaş söz konusu olduğunda bir devri sabık yaşamıyor. Yumuşak geçiş dediğimiz sürecin doğru adayı Mansur Yavaş. İzmir seçmeninde gönlündeki adayda son yıllarda hep Mansur Yavaş oldu. Ekrem İmamoğlu CHP ile daha özdeşleşen, CHP kliğinden, ilçe belediye başkanlığından gelen bir yapısı var.


Türkiye’de şu an siyasal cephede iki tane alternatif lider var. Kemal Kılıçdaroğlu 14 ve 28 Mayıs sürecinin tüm siyasal faturasını seçmen nezdinde üstelenmişti zaten. Seçim niye kayıp diye sorduğumuzda aday nedeniyle kaybedildi kanaati seçmende vardı. Seçimi kaybeden kişinin CHP genel başkanlığından ayrılması da sürece bir ekstra sinerji kattı ve dolayısıyla iktidar partisinin yorgunluğu, yıpranmışlığı, ekonomiyi yönetememişliği de üstüne eklenince ortaya bu sonuç çıktı.


İzmir'de AK Parti'den CHP'ye geçen belediyelerin borç durumu kamuoyunun epey dikkatini çekti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ümit Yaldız: CHP’li belediyeler, AK Parti’den veya başka partilerden aldıkları belediyelerde borç tablolarını asıyorlar. Peki CHP’li belediyeler, CHP’den aldıkları ilçelerde veya şehirlerde neden borç tablosu asmıyorlar? Girişimleri oldu dediler ki başkanlar, biz borçlu devraldık. Mesela Konak’ta Nülüfer Hanım dedi ki, gerekirse afiş olarak asacağız. Ama Özgür Özel hemen harekete geçti, belediye başkanlarını topladı, çalıştayda dedi ki, devir sabık yaratmayın. Öyle tablo asmak falan yok, ne devir aldıysak aldık.


Sonuç itibariyle belediyelerin borçları devlet sırrı değildir. Belediyelerin borçlarını belediye başkanı meclis üyeleri ve bürokratlar bilir. Belediyenin borçları o belediyeye yönetmeye talip olan kişi tarafından zaten üç aşağı beş yukarı tahmin ediliyordur. Belediyeler meclis tarafından idare ediliyor. Kredi alınacaksa meclisten onay alınıyor. Ne kadar borcu var, alacağı var, 4. yılda 5. yılın sonunda bilançolar oylanıyor. Netice itibariyle bunlar çoğunlukla hamaset olarak gördüğüm şeyler. Evet, ekstra işte Balıkesir’de 15 milyar TL borç varmış, Denizli’de şu kadar varmış. Çalışan belediyelerin bu arada borcu da olur.


Hizmet üretiyorsanız, iş yapıyorsanız, proje üretiyorsanız, gelirleriniz aynı ölçüde artmıyorsa, merkezi hükümetten aldıklarınız, halktan topladığınız vergiler vs. artmıyorsa borcunuz olur. Mesele borcun yönetilebilirliğidir. İzmir Büyükşehir Belediyesinin son dönemde İZBETON şirketi üzerinden yaşadığı borç dalgası, çeklerin karşılıksız çıkmış olması vs. bunlar belediyenin uzunca bir dönemdir Aziz Kocaoğlu’nun döneminden itibaren borçsuzluk kredibilitesi uluslararası düzeyde en yüksek A++ olan bir belediyenin bu finansal camiyadaki karizmasını çizer bir parça, ama önemli olan yönetilebilirlik. Yani Türkiye Cumhuriyetinin borcu yok mu? Var, sonuç itibariyle borç yönetilir, borç ödenir. Ahmet Piriştina’nın ardından göreve gelen Aziz Kocaoğlu, Türkiye'nin en borçlu 3. belediyesini devralmıştı ve ödemişti.


TULUMBADA SU BİTTİ.


Belediye başkanlarının yapması gereken birinci unsur, benim kanaatimce, o kentin yaşayanlarına bir güven oluşturmaktır. Önemli olan şeffaflık ve doğru yönetimdir. Borcu oraya astığın zaman baştan eller yukarı demiş oluyorsun. Sonuç itibariyle CHP’li belediyeleri gerçekten zor bir 5 yıl bekliyor. Ülkede tulumbada su bitti. Tulumbada su olsaydı Tayyip Erdoğan zaten emekliye verecekti onu. Veremedi, veremiyor, yok. Dolayısıyla kaynakların çok rasyonel, çok doğru hedefe dönük kullanılması gerekiyor, yoksa CHP’si bu oranda, bu sayıda bir belediye başkanlığına sahip olmayı ağır bir fatura ile de ödeyebilir. 1989-94 arasında yaşanan SHP’nin yaşadığı gibi bir adam sendecilik, böyle bir yerel ölçekteki iktidarın verdiği güç zehirlenmesi, kamu kaynaklarının bir şekilde eşe dosta, yandaşa, partiliye peşkeş çekilmesi, iktidarı eleştirdiği ne varsa liyakat, eşini, dostunu, yiğenini, amcasının oğlunu, mesheplisini, partilisini kamu kaynaklarını adaletli bir şekilde kullanamazsa seçmen, bugün verdiğini yarın geri alır.


Seçmen AK Parti’ye tanıdığı 20 yıllık krediyi CHP’ye de tanımaz. Bu arada CHP’ye 5 yılda bedelini ödetir. CHP’ye müsamahası daha azdır Türk Halkının. Yolsuzluğu başka bir parti yapsa, bir parça çalıyor ama çalışıyor der. Ama CHP’nin bunun yarısı kadar yolsuzluğu ortaya çıksın, işte 89’da gördük bir İSKİ skandalı bütün SHP’li belediyeleri patlattı.


Cemil Tugay'ın ilk adımlarını ve liderlik hamlelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

EĞER AYKUT ERDOĞDU’YU GENEL SEKRETER YAPSAYDI...


İlk adımlarını olumlu buluyorum. Cemil Tugay belki anketlerde çıkmadı, belki kurultaydaki tercihi nedeniyle aday yapıldı. Fakat Cemil Tugay, bürokraside tercih ettiği isimler özelinde söylüyorum, oluşturduğu kadrosunun ilk basamaklarında yer alanlar üzerinden söylüyorum. İzmir’de çok değerli isimleri, benim de başarısından kuşku duymayacağım 4-5 tane önemli ismi göreve getirdi. Genel sekreterin arkasında durması, siyasi bir irade ortaya koyması çok önemliydi. Genel merkezin o baskısına karşı direnmesi önemliydi. Çünkü eğer Özgür Özel’in dediği ismi, yani Aykut Erdoğdu’yu genel sekreter yapsaydı, Cemil Tugay İzmir’de belediye başkanından çok masa süsü olabilirdi. Ancak böyle vesayet altında imzaları atan temsili bir başkan olurdu. Cemil Tugay’ın ortaya koyduğu ilk dönemki liderlik veya kurumsal anlamdaki hamlelerini doğru buluyorum. İZBETON’da tercih ettiği Hüseyin Sezer çok anlamlı. Ali Sabuktay gibi bir ismi İzmir’de siyasal iletişim alanında da çok önemli bir isimdir. Ziya Çavdar gibi tüm Türkiye’ye örnek olmuş tarımsal kalkınma modelinin mucidi diyebileceğimiz bir ismi İZTARIM yönetim kurulu başkanlığında tercih etmesi önemlidir.



Evet, Karşıyaka’dan yanında getirdiği isimler var, ama her belediye başkanı bir parça kendi ekibiyle hareket edecektir. Başlangıç için güven duyulacak isimlerle yola çıktığını söyleyebilirim, ama bundan sonraki hamlelerine bakacağız. Cemil Tugay’ın önündeki en büyük tehlike, duyduğum kadarıyla Karşıyaka’da çok rotasyonlu bir 5 yıl yaşamış, sürekli olarak müdür değişikliği, yönetici idareci değişikliği yaptığı, hatta birçok müdürlüğü 3-4 kez değiştirdiği. Bu da iç istikrarı etkiler, burada da benzer rotasyon sürecini abartırsa, işe odaklanmak yerine daha çok belediye kadrolarında tasarrufa odaklanırsa, o da onun kentin belediye başkanı olma, İzmir’in lideri olma sürecini geciktirir. Orada sekteye uğratır, sadece belediyenin başkanı olur 5 yıl sonunda.


Cumhur İttifakı'nda bundan sonra neler olacak?

Ümit Yaldız : Bir kere, Cumhur İttifakı dediğimiz kavram gözden geçiriliyor, bunu anlıyoruz artık. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yayınladığı kliplerden de anlaşıldığı üzere, Erdoğan da artık bir gözden geçirme süreci yaşıyor. %51 başkanlık sistemini tartışmaya açar mı, bilmiyorum, ama yeni ve daha sivil bir anayasa hazırlığı var. Bu hazırlık çerçevesinde, CHP Lideri Özgür Özel ile görüşmeyi istiyor Erdoğan.


Sizce CHP ve AK Parti yan yana gelebilir mi?

Neden olmasın? 7 Haziran seçimlerinden sonra 35 gün boyunca görüşmeler yapıldı, hükümet kurmak için. Türkiye’de bunlar çok uzak şeyler değil. Ortak olamazlar belki, ama iş birliği yapabilirler, belli düzlemlerde görüşebilirler. Tüm bu görüşmelerin bir sebebi de Özgür Özel’i biraz daha aktörleştirmek olabilir. Erdoğan’ın yeni bir stratejisi olarak, dediğim gibi, 2028’e giderken CHP’deki aday sayısını 3’e çıkarmak olabilir. Bunu bir kenara yazalım, Erdoğan siyasetin ustalarından biridir.


Evet, refleksleri zayıfladı, yoruldu, iktidar onu yordu, ama netice itibariyle Erdoğan bir gerçeklik Türkiye’de, ama bir dönemin sonuna da gelindi Türkiye’de siyasal dönemler liderler partiler 10-15 yıl arasındadır. Erdoğan ömrünü 10 yıl uzatmış bir siyasal lider, artık refleksleri eskisi gibi değil, okumaları eskisi gibi değil, halkı duymuyor. Bulunduğu noktadan ona tam olarak gerçeklikler muhtemelen ulaşmıyor. Ulaşsa da, artık yaşadığı güç zehirlenmesi onu o eski Tayyip Erdoğan olmasını engelliyor.


Dolayısıyla, bir şekilde o değişim kavramını, her yönüyle gerçek yönüyle, sadece iki tane bakanı veya 3 tane genel başkan yardımcısını değiştirerek değil, anlayış değişikliği, üslup değişikliği, belki ortak değişikliği dahil olmak üzere çeşitli şekillerde değerlendirmek zorunda eğer varlığını devam ettirmek istiyorsa.


Bu ezberlerle, vatan millet sakaryayla milliyetçilik dozunu yükselterek, kaygı düzeyini artırarak her zaman bunun sonuç vermediğini 31 Mart seçimleri bize bir kez daha gösterdi. Yani, bu kutuplaşma dediğimiz, seçmeni belli alanlara hapseden anlayış sonuç verdi, ama vatandaşında artık bir dayanma noktası var, bıçağın kemiğe dayandığı ve geçtiği alanlar var. Ekonomi bunlardan bir tanesi ama sanılmasın ki iktidar partisi sadece ekonomiden dolayı gol yedi. İktidar partisi de nasıl CHP İzmir’de 25 yıldır yordu ve yoruldu dedim. İktidar partisi Türkiye’yi yordu, kendisi de çok yoruldu.


Başladığı noktada değil. 2001’de herkesi kucaklayan, içinde pek çok anlayışın hakim olduğu, pek çok potansiyel lider adayının bulunduğu bir noktadan çok uzakta. Artık tek adam partisi ve o tek adam partisinin dezavantajlarını yaşıyor şu anda. Adalet, diğer sosyal konulardaki sıkıntılar, özgürlük alanında yaşananlar, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü pek çok alanda yaşananlar. 2013’teki patlak veren Gezi Parkı olaylarından itibaren yaşanan toplumsal muhalefetin her yenilgide biraz daha büyüyen mirası gelinen noktadır.


Z KUŞAĞININ ÜLKENİN GELECEĞİNDE SÖZ SAHİBİ OLMASI LAZIM.


Artı, 35 yaş altı Z kuşağı ile ilişki kurulamaması. Z kuşağı ile 75 yaşındaki lider zaten ilişki kuramaz. Bir an önce Z kuşağının Türkiye’nin yönetim kademelerine kabul edilmesi lazım. Artık ihtiyar siyasetçilerin emekli olması lazım. Meral Akşener’in aldığı kararları, belki pek çok lider başta Erdoğan olmak üzere, “son seçimim” dedi ya, gerçekten son seçimi olduğunu ortaya koyması ve kendisinden sonra partiyi ya da ülkeyi yönetmeye talip olabilecek isimleri şimdiden yetiştirmesi, bulması ve sahneye çıkarması lazım. Bunları yaparlar mı? Hiç umudum yok. Bunları yaparlarsa, o değişimi dönüşümü sağlamış olurlar. CHP, ilçeleri ya da aldığı belediyeleri bu kaynaksızlık ve sorunlar üzerinden yönetmeye uğraşırken veya AK Partililerin bıraktığı borçları ödemeye çalışırken, onlar kendilerini ekonomiyi yönetmek ve bir sonraki sürece yeni aktörler yetiştirmekle motive ederlerse sonuç alırlar. Öteki türlü, geçmiş olsun.


TÜRKİYE'DE %48-52 DENGESİ YER DEĞİŞTİRDİ.


Türkiye'deki ezberler bozuldu. Ana fotoğrafa baktığınız zaman, ben Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı üzerinden baktığım zaman şunu görüyorum: Ne oldu? 14 Mayıs'ta oransal olarak Cumhur İttifakı %52'ydi. Şimdi ise Cumhur İttifakı içinde yer alan partileri topladığınızda yine %47-48 bandında zaten. Türkiye'de %48-52 dengesi yer değiştirdi. Her seçimi birinci tamamlayan iktidar partisi, ikinci sıraya gümüş madalyaya geçti. Yenilmez armadası düştü, yenilebileceği gerçeği ayan beyan ortaya çıktı. Türkiye fotoğrafı ile bu netleşti. Tılsımın sihri bozuldu. Kutuplaşmadaki o duvarlar yıkıldı. Ama %48 yeniden %52 olabilenecek bir seviyedir. Eğer Cumhur İttifakı orada toparlayabilirse, öz eleştirisini yapabilirse, %52'yi yeniden bulabilir. Artık, dediğim gibi, bugünkü anlayış ve yönetici profiliyle bunu yapmasını çok kolay görmüyorum.





0 yorum
bottom of page